5 Haziran 2009 Cuma

One Night in Boğaziçi

Yeniden Eryılmaz Cafe'ye gelince ablamıza "Burada konaklasak olur mu, verandada çadır kurabiliriz" diyoruz, O da "Olur tabii, birazdan bizimki de gelir." diyor. Sandalyelere yayılıp, mekânın sahibi Mehmet Eryılmaz'ı beklerken, karşı evin bahçesinde devasa bi inek sürekli mö'lüyor. "Tüm gece bu pastoral tad devam eder mi acaba?" diye düşünürken, gecenin ilerleyen saatlerinde "Yılın Girişimcisi" ödülünü verebileceğim Mehmet Ağa eve geliyor. Eski otobüsçü, hafriyatçı, yeni kahve işletmecisi, geçen seçimde muhtar adayı ve şu an oturduğumuz pansiyonun sahibi Mehmet Bey, gelir gelmez anlatmaya başlıyor. Konuşma hevesinden yörenin kafası çalışan adamlarından olduğu anlaşılıyor hemen. Likya Yolu'nun trafiğinin arttığını görünce bu evi yapmış. Seneye bir bölümünü market, bir bölümünü de motel tadında yapacakmış. Muhtar seçilseymiş, Boğaziçi'nin kaderi değişecekmiş ama köylüler işte, ne yapabilirsin ki. Bir süre sonra abisi de geliyor. O da mobil elektrikçi, çevre köylere servis veriyor arabasıyla. Kardeş Mehmet lokal girişimci kimliğindeyken, abi kız beğenememekten bekâr kalmış, lise çağlarında ajan olmak istemiş ama liseyi bile bitirememiş, şimdilerdeyse gönlünü AKP'ye kaptırmış, Kurtlar Vadisi fanatiği acayip bi kişilik. Geç saatlere kadar muhabbet edip, Mehmet Bey'in ricasıyla çocuklarının odasında kalmaya karar veriyoruz. bu arada buradaki çocukların tamamı liseyi başka kasaba ve şehirlerde yatılı olarak okuyor ve kaldıkları yerler de Fethullah Gülen ya da Süleymancı denilen cemaatlerin yurtları. İnsan "Bu cumhuriyet 80 yıl nasıl dayanmış?" diye sormadan edemiyor kendine...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder