5 Haziran 2009 Cuma

Çadır mı, yatak mı?


Yemeği yedikten sonra keyfimiz yerine geliyor tabii. Yalnız dağların tepesinde bile Turkcell'le konuşabiliyorken, dümdüz Boğaziçi Köyü'nde kimseyi arayamıyorum. Hatuna SMS gönderebilmek için bile 8 takla atıyorum. Mesajı yazdıktan sonra telefonu masaya sabitleyip, bağlantıyı gördüğünüz anda "Gönder" tuşuna basmanız gerekiyor. Tabii ben bu işlemi 10 kez falan denedim. Yemek sonrası evs ahibemize borcumuzu soruyoruz, o da "Gönlünüzden ne koparsa!" diyor. Ben bu işi Tuğrul'a bırakıyorum, o da 25.-TL veriyor. Teşekkür edip, çantaları yüklendikten sonra, köylülerin bahsettiği kamp alanına doğru yürümeye başlıyoruz. Elemanların bahsettiği yer köyün hemen dışında, biraz tepede. Çeşme de var ama kamp için hiç de ideal bi yer değil, çadırı kuracak güzel bi düzlük bile yok aslına bakarsanız. Tuğrul'a "Boşver, köye dönüp, ablanın evinin bahçesine çadır kurarız" diyorum. Hem sabah da kahvaltı servisi var." O da "Uyar" deyince, köye dönüyoruz. Sabah erkenden yola çıkıp Kınık'a kadar gidecek, oradan da Antalya'ya giden midibüslerle Kumluca'ya devam edeceğiz. Ondan sonra istikamet Gelidonya Feneri olacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder